
Üniversiteler bilimin
ve bilimsel bilginin
üretildiği kurumlardır.
Bilim ve bilgiyi
üreten üniversiteler
siyasal baskının
altında kalmamalıdır.
Üniversiteler toplumdan
soyutlanmamalı aksine
toplumdan yana bir
bilgi ve bilim üretimi
yapmalıdır. Hakikatin
çarpıtılmasına karşı
halka gerçekleri
taşımanın aracı
haline gelmelidir.
Üniversiteler tarih içinde çeşitli dönüşümlerle bugüne kadar gelmiştir.Gerçeği açığa çıkarırken üniversiteler tarihsel olarak siyasal baskı ve sansür görmüştür. Ancak aynı zamanda üniversite bu siyasal gericiliğe karşı direnişin de adresi olagelmiştir.
Bu yüzden üniversite, üniversiteliler ve siyasal iktidarlar arasında süregelen bir kan uyuşmazlığı vardır. Üniversiteler bilimsel bilgi üretirken siyasal baskı ve sansürle de mücadele etmiştir.
Tarih boyunca değişen üretim ilişkileri;
bütün toplumsal kurumları şekillendirdiği gibi üniversiteleri de ekonomik düzenin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırmıştır. Feodal toplumda dini otoritelerin etkisi altında olan üniversiteler, sanayi devrimiyle birlikte kapitalizm için kalifiye işçi ve bürokrat yetiştirme aracına dönüşmüştür.
Günümüz Neoliberal politikalarının da etkisiyle; bütün şeylerin meta haline geldiği bir toplumda, eğitim hakkı da alınıp satılabilen bir meta haline gelmiş, toplumun büyük bir kesimi bu haktan mahrum bırakılmıştır
Günümüz Türkiye’si, sermayenin
egemen olduğu bir ekonomik sistemle düzenlenmektedir. Yani sermayenin çıkarları daima toplumun ihtiyaçlarından
önce gelir. Bu bağlamda üniversiteler toplumun yararına değil, bir avuç zenginin çıkarına işleyen kurumlar haline dönüşür. Sistemin ihtiyaç duyduğu tüm ideolojik ve pratik araçlar bu kurumlarda üretilir. Rekabet, kariyer hırsı ve bireysellik bu kurumlarda yüceltilir; dayanışma, işbirliği ve örgütlenme yasaklanır. Üniversiteler bu yönüyle devlet ve sermaye ideolojisinin yeniden
üretim alanı haline getirilir
Üniversiteler yalnızca eğitim merkezi olmanın ötesinde, öğrenciler için aynı zamanda yaşam alanıdır.
Kampüsler; kütüphaneleri, spor alanları, kafeteryaları, yurtları ve yemekhaneleriyle öğrencilerin gündelik yaşamını ve sosyal hayatlarını etkileyen merkezlerdir. Ancak günümüz üretim ilişkileri, üniversiteleri de kendi çarkına entegre etmiş; kampüsleri kâr odaklı işletmelerle doldurmuş ve öğrencileri birer müşteri olarak görmeye başlamıştır.
Hepimizin vakit geçirdiği kafeteryalar, yemekhaneler, yurtlar ve diğer tüm faaliyet alanları; üniversitelerin tepeden yönetimleri tarafından şirket gruplarına veya münferit sermayelere rant sağlamıştır.
Bizler ise özerk-demokratik bir üniversite için mücadele ediyoruz. Öncelikle üniversiteyi toplumdan soyutlamaksızın ele alıyoruz. Üniversite içine sıkışan her mücadeleyi kendi başına yetersiz görüyoruz.
Örgütlü mücadele hayatın her alanını kapsamalıdır düşüncesiyle, üniversitedeki ve sokaktaki gençliğin sorunlarını siyasal iktidar ve kapitalist düzen sorunu olduğunu ortaya koyuyoruz.
Üniversitenin temel bileşeni olan
üniversite öğrencileri olarak; idaremizde,
müfredatımızda, kampüsümüzde,
amfilerimizde ve kütüphanelerimizde
kısaca haftanın her gününü geçirdiğimiz
üniversitemizde söz sahibi olmak
istiyoruz.
Bunu; fakültelerin, toplulukların
ve kulüplerin aracılığıyla tüm öğrencilerin katılımını sağlayan üniversite meclisleri kurarak kendi özerk yapısını korumayı amaçlıyoruz. Üniversitenin pasif bir
nesnesi değil öznesi olduğumuzu
vurguluyoruz. Demokratik haklarımız için yan yana gelmeyi esas görev biliyoruz. Üniversitenin üretimle olan doğal ilişkisinin örgütlenmede kalıcılığını sağlamak için bölümlerimizin meslek odalarıyla, öğrenci komisyonlarıyla ve sendikalarla iletişime geçiyoruz.




Gençlik Devirecek Nedir?
Nasıl Hareket Eder?
Gençlik Devirecek Gücünü Üniversite Öğrencilerinden Alan
Bir Üniversite Örgütüdür
Akademik özgürlük için siyasal özgürlüklerin kazanılması zorunludur. İşçi ve emekçilerin siyasal taleplerinin yanında olmak aynı zamanda üniversitenin özgürlüklerini savunmak da demektir. Bu mücadelede belirli ilkeler etrafında yan yana gelerek başarı sağlayabiliriz. Sınıfsız ve sınırsız bir dünya için mücadeleyi büyütürken anti-faşist mücadele ve enternasyonalizm bu ilkelerin başında gelmektedir.
Öğrenci Dayanışmasını Kendimize Şiar Benimserken Irkçılığa, Şovenizme, Cinsiyetçiliğe, Homofobiye Karşı Mücadele Edeceğimizi Belirtiyoruz.
Bu ilkeleri sahip olmadan ortaya çıkacak örgütlülüklerin kalıcı ve tutarlı olmaktan uzak olduğunu deneyimlerimizle hatırlatıyoruz. Gençliğin bugünün öğrencisi, ancak yarının emekçisi olduğunu biliyoruz, deneyimliyoruz. Bu yüzden işçi sınıfının mücadelesinde saf tutuyoruz. Bizler için örgütlenme ve dayanışma soyut ve genel bir duruş değil, somut ve haklar temelinde bir yan yana geliştir. Taleplerimiz için örgütlü mücadelenin zorunluluk olduğunu biliyoruz. Örgütlenmenin ise bir söz ve eylem birliği olduğunu vurgulayarak, hayata geçirilmemiş her örgütlenme düşüncesinin eksik olduğunu hatırlatıyoruz. Her bir örgütlülük fikrini hayat bulmak üzere saflarımızda örgütlenmeye çağırıyoruz. Ve bu çağrıya kulak veren her sıra arkadaşımıza diyoruz ki:

TALEPLERİMİZ NELER
Akademik öğrenim bir haktır. Herkes; sınıf ve statü farkları gözetmeksizin parasız eğitim hakkına sahip olmalıdır. Hiçbir kimse, inançları ve düşünceleri sebebiyle öğrenim hakkından mahrum bırakılmamalıdır. Eğitim evrensel bir haktır ve bilgiye erişim özgürlüğü garanti altına alınmalıdır.
Üniversiteler ticari kurumlar değildir. Kampüs içindeki tüm faaliyet alanları, öğrencilerin eşit bir şekilde faydalanabileceği şekilde düzenlenmelidir. Yemekhaneler ücretsiz olmalı, en az üç öğün yemek hakkı sağlanmalı ve öğünler sağlıklı, dengeli ve doyurucu olmalıdır. Ayrıca toplulukların, kulüplerin veya öğrencilerin; kampüs içinde önceden izin almaksızın stant açma, etkinlikler düzenleme, eylem ve gösteri yürüyüşleri yapma hakkına sahip olmalıdır.
Üniversitelerde güvenlik; özel şirketlerin veya merkezi organların yürütücülüğünde değil, yetkilerini doğrudan üniversite öğrencilerinin belirlediği güvenlik komitelerinin sorumlu olduğu birimler tarafından sağlanmalıdır. Ayrıca üniversite giriş-çıkışlarının kontrolü ve güvenliğinin denetlenebildiği uygun yapılar oluşturulmalıdır.
Kampüsler; öğrencilerin düşüncelerini özgürce ifade edebileceği, farklı görüşlerin ve fikirlerin sağlıklı bir şekilde tartışılabileceği alanlar olmalıdır. İfade özgürlüğü; başkalarına zarar verme potansiyeli taşıyan, ırkçılık, ayrımcılık, nefret söylemi, belirli bir kesime hakaret içeren veya inançları ve kimlikleri dışlayan söylemler dışında korunma altına alınmalıdır.
Her öğrenci; üniversitesinin idari, mali ve akademik süreçlerine dair tam bilgiye sahip olmalıdır. Öğrenciler, akademik kadro seçimi ve müfredatın belirlenmesi gibi konularda söz hakkına sahip olmalı; üniversitelerinin yönetim süreçlerine doğrudan etki edebilmelidir.
Üniversitelerin bilimsel ve yönetsel özerkliği yasalarla korunma altına alınmalı, hiçbir siyasi veya bürokratik otoritenin müdahalesine açık olmamalıdır. Akademisyenler, öğrenciler ve üniversite çalışanlarının yönetime katılımı teşvik edilmeli, karar alma mekanizmalarında ortak bir irade oluşturulmalıdır
Saydığımız bütün haklarımızın önündeki temel engellerden biri olan, 12 Eylül Askeri Diktatörlüğü’nün ürünü olan Yükseköğretim Kurumu’dur. Türkiye’deki tüm üniversitelerin akademik kadroları, rektörleri ve müfredatları YÖK tarafından belirlenmektedir. On yıllardır öğrenci hareketinin gelişiminin önündeki en temel engel YÖK’tür. Her ne kadar 12 Eylül tarihin karanlık sayfalarındaki yerini aldıysa da onun ürünü olan YÖK bu darbeyi üniversitede kalıcılaşarak nesiller boyu devam ettiriyor. Özünde öğrenci karşıtı olan bu yönetmelikle mücadele, üniversitenin özgürleşme mücadelesidir. Öğrenciyi yok sayan, rektörü atayan, eylemleri yasak eden bu yönetmelik hukuk dışı, anayasaya aykırı olduğu kadar gayrı meşrudur da. Özerk - demokratik üniversite yönetmelikleriyle YÖK ve onun bütün kalıntıları üniversiteden sökülüp atılmalıdır.