68 Gençlik Hareketi – Yeni Sol ve Sınıf Perspektifi
- Gençlik Devirecek

- 3 Eki
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 Eki
1968 hem dünya tarihi için hem de sosyalist hareket için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Üniversitelerden sokaklara taşan, halkı ateşleyerek bir umut yaratan ve dünyanın dört bir yanına yayılan 68 Gençlik Hareketi bugün hala direniş dolu tarihimizin en önemli dönemlerinden biri olarak mücadelemizi aydınlatmaya devam ediyor.
Bütün dünyada yükselen, binlerin, milyonların sokakları kuşattığı bir hareketin motor gücü bu kez fabrikalardan değil kampüslerden yola çıkmıştı. Öğrencilerin, tarihin zorunlu akışı olarak öncülüğünü üstlendiği 68 hareketi, toplumun bütün kesimini arkasına alarak adeta bir kar topu gibi ilerledikçe daha da büyüyordu. Bu büyüme öylesine ilerledi ki gençliğin, kadınların, çevrecilerin, orta sınıfın azımsanmayacak haklar elde etmesini sağladı. Öte yanda kimi ülkelerde 1968 gençlik hareketi yaslandığı toplumsal zemin ve ortaya koyduğu pratikler açısından çok daha farklı seyretti. Örneğin Türkiye’de 1968 tarihi, gençlik hareketinin yükselişe geçtiği ancak bu hareketlerin Marksist-Leninist örgütlenme tarzları ile sınıf hareketini yükselişe geçirdiği bir durum söz konusuydu. Buna benzer örneklerin de var olduğunu bildiğimiz üzere 1968 aslında bizler için pek çok dersin çıkarılacağı kritik bir tarihsel dönemeçtir diyebiliriz.
Elbette bu hareketin ortaya çıkışı ve elde ettiği kazanımlar beraberinde bir dizi yeni tartışmayı da doğurdu. Özellikle Avrupa’da hareketin işçi sınıfından kopuk (1) ilerlemesinden kaynaklı, işçi sınıfı partileri bu hareketi marjinal hareketler olarak değerlendirmiş ve uzun süre yüz çevirmişti. İşte bu ortamda yeni sol da şekilleniyordu. Uzun yıllar işçi sınıfını “demokratik” bir zeminde burjuvazi ile uzlaştırmış ve önemli haklar kazandırarak statükoculuğa evrilmiş olan Avrupa komünist partilerinin, sosyalizme geçiş için yeni alternatifi yüz çevirdikleri bu hareket olacaktı.
Büyük bir toplumsal hareket yükseliyordu ve bu kez değişimin öncülüğünün rolünü işçi sınıfı yerine, öğrenciler, kadınlar, çevreciler yani ‘çokluk’ almıştı. Biz bu yazıda 68 gençlik hareketinin ideolojik alt yapısını, yaslandığı toplumsal zemini ve sınıfsal karakterini değerlendireceğiz.
1968: Neler Oldu?
Avrupa’nın dört bir yanında 60’lı yılların başlarında toplumsal krizler yaşanmaktaydı. Örneğin Almanya’da, hükümetin sağa sapması toplumun çoğunluğunda Nazizmin yeniden yeşereceği korkusu uyandırmış ve sokaklarda iktidar karşıtı eylemler yükselmişti. Fransa’da öğrencilerin üniversite içerisinde ve yurtlarda yaşadığı sorunlar her geçen gün katlanıyordu. Bir yandan öğrencilerin özel hayatlarına farklı biçimlerle yapılan müdahaleler öğrencileri özgürlük talepli eylemlere iterken De Gaulle yönetiminden duyulan rahatsızlık bu eylemleri daha da şiddetlendiriyordu. Öğrencilerin kampüsleri işgal ederek başlattıkları eylemler öğretim görevlilerini de etkilemiş ve on binlerin katıldığı gösteriler düzenlenmişti. Bu eylemlerin üzerine Fransa’da 9 milyon işçinin katılımı ile uluslararası işçi hareketinin en büyük grevinin gerçekleşmesi Fransa’yı devrimin eşiğine getirmişti ancak Avrokomünizm etkisinde olan Fransız Komünist Partisi’nin reformcu tavrı bu durumu o dönem için askıya almıştı. İspanya’da Franko rejimine karşı gerçekleşen kitlesel eylemler ve iktidarın müdahalesi ile kapatılan Madrid Üniversitesi İspanya’da gençlik hareketini daha da büyütmüştü. Televizyonun gelişimi ile beraber bütün dünyanın daha net biçimde gördüğü ABD’nin emperyalist çıkarları doğrultusunda Vietnam işgaline karşı bütün dünyada öğrencilerin, halkların tepkisi çığ gibi büyümekteydi. Özellikle Avrupa’da en çok dikkat çeken durum ise yükselen gençlik hareketinin Marksist ideolojinin özünden kopmuşluk, ona yeni bir soluk kazandırma arayışı vardı. İşçi sınıfından kopuk çizgide ilerleyen bu hareketin, eylemlerinde Marx, Engels, Lenin posterleri yerine Ho-Chi Min, Mao Zedong gibi önderlerin posterlerinin yer alması da şaşılacak bir durum değildi.
Dünyada pek çok ülkede böyle bir tablo söz konusu iken Türkiye’de işçi sınıfı hareketinin yükseldiğini, gençlerin yoğun bir şekilde Marksist eserleri okuduğunu ve iktidar hedefi olan proletarya partileri kurduğunu görmekteyiz. Elbette burada Türkiye’nin 68’e gelindiğinde yaşadığı ekonomik ve siyasal pek çok etmeni değerlendirebilir ve bu gidişatın nedenlerini açıklayabiliriz ancak yazımızın özünden çıkmamak adına burada değinmeyeceğiz.
68 Gençlik Hareketi, gençliğin dinamizmi ile büyüttüğü direnişte elde ettiği kazanımlar ve devrimci mücadele tarihine armağan ettiği miras ile bugün hala burjuvazinin kabusu olmaya devam ediyor. Biz ise bu mirası devralan devrimciler olarak onu ileri taşımanın, onun yanılgılarını saptayıp daha iyisini inşa etmenin ve önümüze doğru bir ideolojik çizgide devrimci mücadele yöntemlerini koyarak burjuvazinin kabusunu gerçekleştirmenin yollarını aramaktayız. Geçmişimiz geleceğimizin pusulasıdır. Pusulamızda sapmalar varsa geçmişe dönüp bu saplamalarla yüzleşmek ve pusulamızı tamir etmek bizlerin görevidir.
1968’e Gelirken: Yeni Solun Doğuşu
II. Dünya Savaşı sonrası kapitalist ülkelerin savaş devleti modelinden çıkıp refah devletine geçişi, Avrupa’da endüstriyalizmin hızlı yükselmesi, kapitalizmin kendini yeniden kurma girişimleri ve hızlı tekelleşmesi onun politik ve ekonomik anlamda bir soluk almasını sağladı. Bu soluk bir bakımdan işçi sınıfının kimi kazanımlar elde etmesiyle sonuçlanmış olsa da aslında değer yasasından doğru baktığımızda burjuvazi artı değer üretim oranını arttırmış bununla beraber kar oranları da artış göstererek elde edilen sömürüden işçi sınıfına eskisine nazaran daha fazla sus payı verilmiştir. Bu durum da işçi sınıfı hareketinin gerilemesine tekabül etmiştir. Öte yandan özellikle Avrupa’da nazizme karşı mücadelenin maddi koşulu olarak ortaya çıkan faşizme karşı birleşik cephe taktiği önemli kazanımlar elde etmişti. Ancak bu antifaşist cephe savaş sonrasında burjuva partiler ile “demokratik işbirliği”ne döndü. Avrokomünist stratejinin en önemli ilkesi halk ittifakı olmuş ve ilkenin dayandığı varsayım, sadece geleneksel işçi sınıfının değil küçük burjuvazinin hatta burjuvazinin bazı öğeleri ve nüfusun çoğunluğu sosyalizm mücadelesine kazandırılabilir. Bu da “sosyalizme barışçıl ve demokratik” şekilde geçebileceği fikrine varıyor. (2)
Bu durum işçi sınıfının belli kazanımları elde etmesine ancak sınıf mücadelesinin de sosyal devlet ve demokrasi gibi kazanımlarla bir duraksama yaşamasına neden olmuştur. Artık bir denge söz konusu haline gelmişti. Birçok post-marksist ideolog işçi sınıfının refah seviyesinin yükselmesiyle kapitalizmi içselleştirdiğini anlatıyordu. Artık tarihi değiştirmek için yeni bir özne arayışı vardı. Bu özne arayışı 1968’e doğru gelirken ve sonrasında daha da güçlendi.
1968’de öğrencilerin eyleme geçmesi Avrupa’daki komünist partilerini harekete geçirmemiş hatta sokaktan çekilme çağrıları bile yaptırmıştır. Çünkü hareketi marjinal, anarşist ve başı boş görüyorlardı. Kültürel kuşatmayı yırtacak gücün sınıfta olmadığını belirterek alanlara yönelmiyorlardı. Tabi ki bu Türkiye gibi bazı ülkelerde farklılık göstermiştir ancak o Türkiye’nin 68’e gelirken değişen sınıfsal ve ekonomik alt yapısı ile ilgili bir durumdu. Öte tarafta 1960 yılında yükselen Çin Kültür Devrimi, Avrupa’da gençlik hareketinin ilham kaynağı olmuştur. Tarihi değiştirmek için aranan özne bulunmuştu. Dünyada ezilenlerin yürüttüğü ulusal mücadeleler ve onun anti-emperyalist karakteri, kadın hareketinin yükselişi, öğrencilerin isyanı ve Maoizm’in hızlı yayılması, Post-marksist kuramcılar için işçi sınıfı yerine devrimin yeni öznesinin kim olacağı sorusuna cevap üretmişti.
Kültür Devrimi’nin batıya önemli bir etkisi olmuştu. Komünist partilerin statükoculuğa evrilmesi, sınıfa ve iktisadi ilişkilere yönelimi zayıflatmış, kültür ve ideolojiye ilgiyi arttırmıştı. Kültür Devrimi doktrini ile bulunan özne şimdi Çin’den alınıp Avrupa’ya uyarlanmalıydı. Çin’de köylülüğe dayanan ve parti kadroları öncülüğünde gerçekleşen kültürel devrim işçi sınıfının çoğunlukta olduğu Avrupa’da işçilerin yerine koyulabilecek bir toplumsal özne ile gerçekleşecekti. İşçi sınıfının yerine kim sorusunun cevabı Avrupa’da “çokluk” olmuş oldu.
Alt yapıdaki bu değişimler üst yapıdaki kurumları aynı hızla değiştiremedi ve buradan doğru da toplumda bu değişimden etkilenen tabakalar farklılık gösterdi. Küçük işletmelerin hızla erimesi, emeğin biçiminin değişmesi, otomasyonun yükselişi ile beraber üretim sürecinde mühendislerin, teknokratların rahatsızlığı arttı. Bir yandan bu tabakada bir bunalım söz konusu iken öte yanda sınıf mücadelesinin kısmi kazanımlarından memnun olan bir işçi sınıfı görülmekte.
Dünyanın geneline baktığımızda 68’e doğru gelirken işçi sınıfının siyasal radikalizmden ve iktidar perspektifinden uzaklaştığı bir taraftan da düzen içi sendikal siyasete boyun eğdiğini, sınıfın ve partilerinin de statükoculuğa evrildiğini gözlemleyebiliriz. Ancak aydınların, orta sınıfın ise değişmekte olan sınıfsal koşullara ve kapitalizmin restorasyonuna ayak uyduramadığını ve rahatsızlık duyduğunu görmekteyiz.
Rahatsızlığını siyasal alana yöneltmek isteyen ve bu alanı öncelikle işçi sınıfının içinde aramaya kalkan orta sınıf, ateşi dinmiş ve gerilemiş olan sınıf hareketinde umut göremeyince marjinal alanlara yöneldi. Bu marjinal alanlar diye tariflediğimiz kapitalizm tarafından bir biçimi ile ezilen ancak bir çelişki olarak da kapitalizmin gelişiminin önünü açması adına çözülmesi gereken sorunlardır. Toplumun önemli dinamikleri olan bu sorunlar büyük çoğunlukla kapitalizm içinde de çözüme kavuşabilmektedir. Burjuva devlet, kapitalizmin gelişimi için birçok demokratik sorunu ortadan kaldırmaya hazırdır. Büyük çoğunlukla da eğer sistemle bir derdi yoksa yani sınıf karşıtlığı barındırmıyorsa bunu yapar. Eğitim, mezhep sorunları, kadın sorunu, cinsel yönelimler vb. İşte orta sınıf 1968’e gelirken bütün bu sorunların karşısında toplumsal somutlanışını öğrenci gençlikte buldu.
Post Olan Gizli Çekiciliği ve Gençlik
1968’e doğru gelirken yükselen post-marksist akımın öncüleri, büyük fikirlerin artık işe yaramadığını, sınıflar arasında bir çelişki kalmadığını, proletaryanın eriyerek daha da zenginleştiği ve eski tarzda bir ezen-ezilen ilişkisi kalmadığını vaaz ettiler. Buradan doğru da sınıf savaşına gerek olmadığı ve sosyalizmin, kapitalizmin varlığında, onu yıkmadan, onun üretim ilişkileri içinde yükselebileceğini iddia ettiler. Örneğin bu akımın öncülerinden Jameson, yeninin inşasının eskinin ortasından, eskinin varlığı sürerken onunla birlikte olacağını anlatıyor. İki farklı üretim tarzını bir arada varolmalarını, egemen olan tarzın diğerini tasfiye etmesini değil onun yıkımı arasında yükselişini anlatıyor. Yani sınıf savaşının reddiyesini anlatıyor. (3)
Gençlik hareketinin ortaya çıkıp toplumda iktidarla sorunu olan her kesimi de arkasına alıp bütün dünyada hızla yayılmasıyla, post-marksist teorisyenler bin kez deney yapıp bir buluşu ortaya koyan mucitler gibi teorilerine dört elle sarıldılar. Masada yıllarca anlattıkları teorinin 1968 Gençlik Hareketi ile tarihsel olarak da doğrulanmış olduğunu varsaydılar. Sistemi yıkmadan da onun varlığı sürerken toplum yerel mücadele odakları yaratıp oralarda elde ettiği kazanımlarla sosyalizme ya da kapitalizmde “daha iyi” koşullara ulaşabilirdi. Post-modern teorisyenlerden Lyotard, Marksizm, sosyalizm gibi büyük fikirlere ihtiyaç olmadığını, güncel sorunlara geçici, iyileştirici çözümlerle yaklaşmak gerektiğini anlatıyordu. Buradan doğru sosyalizmde çözülecek olup kapitalizmde çözülmeyen hiçbir şeyin olmayacağı sonucuna varıyordu. 68 gençlik hareketini ise teorisinin pratiği olarak işaret ediyordu.
68 Gençlik Hareketinin, bütün bu kuramların etkisinde kalmasının elbette pek çok farklı nedenleri var. Sosyalizm mücadelesinde işçi sınıfının ve partisinin öncülüğünün reddiyesi konusunda II. Dünya Savaşı sonrası maddi koşulların bu durumu beslediğini belirtmiştik ancak öte yanda Sovyetler Birliği’nde Stalin’in ölümü sonrasında başlayan destalinizasyon dönemi de gençliğin sosyalizme, parti, örgüt tartışmalarına bakış açısını aynı yönde şekillendirmiştir. Sınıf mücadelesinin diğer demokrasi sorunlarını bastırdığını, örgütün ve partinin bireyi ve özgürlükleri kısıtladığı fikri benimsenmişti. İktidar, hegemonya kavramları orta sınıf ve onun toplumsal somutlanışı olan gençlik hareketinin reddettiği kavramlar olmuştu. 1968’de yaşanan eylemlerde atılan slogan ve pankartlara baktığımızda bunu daha somut biçimde görebiliyoruz örneğin: “Kendi yaşantımızın, kendi denetimimizde olmasını istiyoruz.” , “Özgürlük istiyoruz.” ve bunlara benzer daha pek çok pankartlar ve sloganlar görmekteyiz. Sosyalizme gidişin parti ve sınıf öncülüğünde, sınıf savaşımının uzlaşmaz biçimde yürütüldüğü bir form yerine “özgürlükleri” kısıtlamayan, kapitalizmin varlığını sorun etmeden, yerel mücadeleler ve kazanımlarla onu iyileştirerek sosyalizme geçiş tercih edilmişti.
Her Şeyi İle Bizim Mirasımız: 1968
1968 Gençlik Hareketi’ni incelediğimizde onun orta sınıf bir hareket olarak ortaya çıktığını, genel olarak bakıldığında işçi sınıfından ve partilerinden kopuk olduğunu görüyoruz. Ancak biz materyalist dünya görüşüne sahip Marksistler olarak, devrimin strateji ve taktikler ile ilmek ilmek örülerek yapılacağını biliyoruz. Her ne kadar tarihte bu hareketi marjinal olarak görüp yüz çevirmiş sosyalist partiler olsa da biz onların hatasını görerek bu hareketin işçi sınıfı devriminin bir parçası olduğunu, devrim yolunda ona ivme kazandıracak önemli bir stratejik hareket olduğunun farkındayız. Sınıftan dışsal hale getirmeye çalışarak, uzaklara öteledikleri gençlik hareketinin, aslında sınıfın tam ortasında ve onun en dinamik güçlerinden biri olduğu inancındayız. Bugün sosyalizme geçiş için yeni özne arayışı çabası içerisinde olanların, yani pusulası şaşmış olanların, 68 Gençlik Hareketi’ni kendi arayışlarının cevabı olarak görmesine karşı söylenecek tek şey, 68 her şeyi ile bizim mirasımızdır!
Kaynaklar ve dipnotlar
Burada işçi sınıfından kopuk derken işçi sınıfının iktisadi mücadelesinden kopukluktan bahsediyoruz. Elbette öğrencileri, mühendisleri, aydınları işçi sınıfının bir parçası olarak görüyor ve onları Marx’ın sınıfı kategorize ederken yaptığı şekilde tabakalar şeklinde kategorize ederek yaklaşıyoruz.
Ellen Meiksins Wood – Sınıftan Kaçış (Yeni Hakiki Sosyalizm)
Yusuf Akdağ – Burjuvaziye Yedeklenme Teorisi – Radikal Demokrasi, Laclau ve Mouffe Eleştirisi






