top of page

Kendi Olma Hali ve Örgütsüzlük

  • Hejar Al
  • 11 Tem
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 8 Eki

ree


Gençliğin önünde iki yol vardır: Ya özgürlük maskesi takmış liberal bireyciliğin pasif öznesi olarak yalnızlaşmak ya da özgürlüğü kolektif iradeyle tanımlayan sosyalist örgütlülüğün parçası olmak. Engels’in işaret ettiği gibi, özgürlük keyfî tercihlerle değil, zorunlulukların kavranmasıyla başlar. Bugün bu zorunluluk, gençliği örgütlü mücadeleye çağırmaktadır.


Kendi Olma Hali ve Örgütsüzlük

Kapitalizm, kendisini sadece ekonomi üzerinden değil, ideolojik aygıtlarıyla da tahkim eder. Bu aygıtların en etkililerinden biri ise liberal özgürlük anlayışıdır. Özellikle gençliğe yönelik propagandada “özgürlük” kavramı sistematik bir biçimde bireycilik, kuralsızlık ve örgütsüzlükle eşitlenmekte, özgürlük neredeyse örgütten, kolektiften ve disiplinden kopuk bir “kendi olma hali” olarak sunulmaktadır. Bu, sadece bir felsefi hata değil, aynı zamanda siyasal olarak da yönlendirici bir ideolojik araçtır. Bugün gençlik hareketinde sıklıkla karşımıza çıkan örgütlenme karşıtlığı, işte bu liberal özgürlük anlayışının doğrudan sonucudur.

Liberalizm ve Özgürlük Yanılsaması

Liberalizme göre özgürlük, bireyin dış müdahaleye maruz kalmadan kendi tercihlerini yapabilmesidir. Bu anlayışta birey, toplumsal ilişkilerden, sınıfsal konumundan ya da tarihsel koşullardan bağımsız bir “özne” gibi ele alınır. Oysa Marksist teoriye göre birey, toplumsal ilişkiler içinde, üretimin ilişkileriyle biçimlenen bir varlıktır. Seçimlerinin zemini, sınıfsal konumuyla, ekonomik olanaklarıyla ve ideolojik kuşatılmışlığıyla belirlenmiştir.

Liberal özgürlük anlayışı, kapitalist toplumda metalaşmış bireyin yalnızlığını ve rekabet ortamındaki çaresizliğini “özgürlük” diye sunar. Birey; aç kalmak ile düşük ücrete çalışmak gibi sahte seçenekler arasında seçim yaparken “özgür” olduğunu sanır. Bu bir yanılsamadır. Gerçekte, sistem tarafından çizilmiş sınırlar içinde özgür olduğunu düşünen birey, zincirlerini süslemekten başka bir şey yapmış olmaz.

Bugün örgütlü mücadelenin kendisine öcü gibi bakma durumu ya da örgütsüzlüğün örgütlenmesi durumu neo-liberalizmin yükselişi ile doğrudan bağıntılıdır. Neoliberalizm, piyasa mekanizmalarını toplumsal hayatın her alanına hakim kılınmasını hedefler. Peki nasıl? Güçlü özel mülkiyet hakları, serbest piyasa ve ticaretin temel alındığı bir kurumsal çerçeve içinde bireysel beceri ve özgürlükleri serbest bırakarak insan refahının arttırılabileceğini iddia eder. Buna göre devlet, bu görevlerin ötesinde bir işe girişmemelidir. Bu da devletin düzenleyici rolünün kısıtlanması anlamına gelir. Bu süreç, kolektif örgütlenmeleri zayıflatıp bireylerin piyasa aktörleri olmasını beraberinde getirmiştir.

Neo-liberal politikalar, esnek çalışma rejimlerini dayatarak iş güvencesini ortadan kaldırmış, sendikal hakları kısıtlamış, işçi sınıfının örgütlü mücadelesini engellemiştir. Böylece bireycilik ve “bireysel girişimcilik” kavramları öne çıkmış, kolektif dayanışma yerine rekabet kültürü yerleşmiştir.

Harvey’in dediği gibi neoliberalizm bireyleri “piyasa aktörleri” olarak kodlamış ve onları kolektif dayanışmadan koparmıştır. Bu sadece ekonomik değil ideolojik bir hegemonya projesidir.

Örgüt karşıtlığı bu ideolojik projenin ürünüdür. “Örgütler baskıcıdır” söylemi, bireysel başarı ve tüketim kültürüyle harmanlanarak, gençlik arasında örgütsüzlüğü meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Marksist Özgürlük Anlayışı: Zorunluluğun Kavranması

Engels, Anti-Dühring’de özgürlüğü “doğal zorunluluğun kavranması” olarak tanımlar. Bu, özgürlüğün keyfîlik değil, zorunluluğun bilince çıkarılması ve onun üzerinde irade geliştirilebilmesi olduğunu gösterir. İnsan, doğa yasalarını ya da toplumun işleyiş yasalarını yok sayarak değil, onları anlayarak ve bilinçli şekilde değiştirerek özgürleşir. İnsanın doğa ile kurduğu ilişkide doğaya müdahalesi ile onu dönüştürmeye başlaması örgütlü bir iş bölümü aracılığıyla sağlandı. Yani değişim ancak örgütlülük aracılığıyla mümkündür.

Engels’in vurguladığı özgürlük, bireyin rastgele seçimleri değil, kendi koşullarının bilgisini edinerek, tarihsel ve toplumsal yasaları kavrayarak kolektif mücadeleye katılmasıdır. Bu özgürlük anlayışı, ancak örgütlü bir bilinçle mümkündür. Bu nedenle, örgütlenme karşıtı bir “özgürlük” anlayışı, Marksist anlamda özgürlüğün değil, sistemin bireyi izole etme çabasının bir ürünüdür.

Bugün gençlik hareketinde sıkça karşılaştığımız “özgürlükçülük” söylemleri, görünürde otorite karşıtlığı içeriyor gibi gözükse de aslında düzenin ideolojik yönlendirmesini taşıyor. Liberal özgürlükçüler ya da bilmeden bu çizgiye düşenler, “özgürlük” diye başladıkları cümleleri “örgütler özgürlüğümüzü sınırlıyor, örgütlere güven olmaz vs.” diye bitiriyorlar. Özgürlük onlar için markette ürün seçmekle eşdeğer hale gelmiştir. Althusser’in deyimiyle “insanın sömürü özgürlüğü” de bu liberal özgürlük anlayışının içinde bir yerlerde meşrudur. Ne kadar özgürlükçü değil mi? Zengin yoksulu sömürmekte özgür, patron işçiyi kovmakta özgür, medya yalan haber yapmakta özgür…  Herkes özgür olduğuna göre bir sorun yok!

“Kimse bana ne yapacağımı söyleyemez”, “örgütler baskıcıdır”, “kendi bireysel devrimimi yaşıyorum” gibi söylemler, bireyi sistemden değil, kolektif devrimci mücadeleden koparıyor.

Bu tutum, sistem açısından oldukça kullanışlıdır. Çünkü örgütsüz bir gençlik, her an yönlendirilebilir, yalnızlaştırılabilir ve kolayca bastırılabilir bir gençliktir. Özgürlük adı altında örgütlü mücadeleden kaçan birey, en nihayetinde sistemin hegemonyasına karşı tamamen savunmasız hale gelir. Böylece “özgürlük” adına kendisini mücadele alanının dışına atar ve sistemin ihtiyaç duyduğu pasif, tüketici birey tipine dönüşür.

Kimlik Siyaseti ve Liberal Tuzak

Liberal özgürlük anlayışının en etkili manipülasyon alanlarından biri de kimlik siyasetidir. Elbette ki kimliklerin bastırılmasına, asimilasyona karşı mücadele verilmelidir. Sosyalistler her koşulda ezilenlerin yanında olmalı, onların mücadelesinin çelişkisini doğru saptayarak sınıf temelli bir siyaset zemininde ortak mücadele alanları oluşturmalıdır. Ancak bu mücadelelerin sınıfsal çerçeveden koparılması, onları sistemle uyumlu hale getirir. Kimlik taleplerinin sistem içi reformlara indirgenmesi, bendini aşmayan bir tutuculukla hareket etmesi ve sınıf çizgisinden kopuk ilerlemesi, gençliği sosyalist mücadeleden uzaklaştırır.

Buradaki çelişki açıktır: Egemen sınıflar, sosyalist mücadeleyi tehlike olarak görürken; bireyci, örgütsüz, sınıftan kopuk kimlik temelli ve liberal bir “muhalefet” türünü ise teşvik eder. Çünkü bu muhalefet, sistemi tehdit etmez, ona sadece estetik bir muhalefet sunar. Gençlik, bu tuzağa düşmemeli; kimliklerin özgürleşmesinin bugünden sınıf temelli bir örgütlenme ile gelişebileceğini ancak sınıfsız bir toplumda mümkün olduğunu kavramalıdır.

Gerçek Özgürlük Örgütlü Mücadelede

Özgürlük kavramına bakış açımız netleştiğine göre, sistemin dayattığı bireyci özgürlük anlayışına karşı durmanın, sadece ideolojik değil, tarihsel bir sorumluluk olduğunu söyleyebiliriz. Gençlik, ancak örgütlü bir mücadeleyle hem kendisinin hem de toplumun geleceğini değiştirebilir. Gerçek özgürlük, disiplinli, bilinçli ve kararlı bir kolektifin parçası olmaktan geçer.

Liberalizmin özgürlük diye gençliğe pazarlanması tehlikesinden uzak durmanın ötesinde buna karşı ideolojik savaşım vermek gereklidir. Öte yandan, toplumsal dönüşüm mücadelesini ileri taşıma görevini yük görüp elini taşın altına koymaktan imtina eden, konforlu alanlarında lümpenliği özgürlük görenlerin, örgütsüzlüğü özgürlük diye pohpohlamasına, örgütlülüğü ise özgürlüklerine vurulmuş bir kelepçe gibi görmesine karşı da pratikte net tutum almak gereklidir. Bu unsurlara, bataklığın içerisinde olduğunu hatırlatmamız gerekir. Bu bataklıkta yaşamakta özgürler. Ancak bulundukları bataklığa bizleri çağırma özgürlüğüne sahip olamazlar!

Gençliğin önünde iki yol vardır: Ya özgürlük maskesi takmış liberal bireyciliğin pasif öznesi olarak yalnızlaşmak ya da özgürlüğü kolektif iradeyle tanımlayan sosyalist örgütlülüğün parçası olmak. Engels’in işaret ettiği gibi, özgürlük keyfî tercihlerle değil, zorunlulukların kavranmasıyla başlar. Bugün bu zorunluluk, gençliği örgütlü mücadeleye çağırmaktadır.

Kaynakça:

            1.         Friedrich Engels – Anti-Dühring

            2.         Louis Althusser – İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları

            3.         David Harvey – Neoliberalizmin Kısa Tarihi

 
 

Gençlik Devirecek

V 1.0.1
bottom of page